Doğu Akdeniz Üniversitesi Kıbrıs Politikalar Merkezi (DAÜ-KPM) ile DAÜ İşletme ve Ekonomi Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nün iş birliği ile düzenlenen seminerde Çin’in kalkınma başarısı irdelendi. DAÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü ve DAÜ-KPM Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sözen, seminerin açılış konuşmasını yaptıktan sonra sözü seminerin konuşmacısı Prof. Dr. Bahri Yılmaz’a bıraktı.
Akademik kariyerinin yanı sıra, Türk Ticaret ve Sanayi Odası Almanya Federal Cumhuriyeti Temsilciliği Başkanlığı ve Avrupa Birliği (AB) Bakanlığı Başdanışmanlığı gibi görevlerde bulunan Prof. Dr. Yılmaz’ın; AB, Akdeniz bölgesi ekonomisi, uluslararası politik ekonomi, yeni ve gelişmekte olan pazarlar, doğrudan yabancı yatırım ve küreselleşme üzerine birçok yayını bulunuyor.
Prof. Dr. Bahri Yılmaz konuşması sırasında Çin’in kalkınma başarısının Daron Acemoğlu ve James Robinson’un 2012 tarihli “Ulusların Düşüşü” adlı kitabında ileri sürdüğü tezi ile çelişip çelişmediğini irdeledi. Ülkeler arasındaki refah ve ekonomik büyüme farklarının altında yatan asıl nedenin kurumsal yapı olduğu iddia eden Acemoğlu ve Robinson’a göre kurumlar kapsayıcı (inclusive institutions) ve dışlayıcı (exractive institutions) olarak ikiye ayrılıyor. Kapsayıcı kurumlar daha geniş kesimlerin katılımını mümkün kılan ve yatırım yapmayı özendiren bir ortam oluşturarak toplumdaki elitlerini gücünü kırarıyor ve ekonomik büyümenin önünü açıyor. Öte yandan, Çin’in kurumsal yapısı daha dar bir kesimi kapsayan ve merkezi şekilde yönetilen yeniliğe kapalı olan dışlayıcı kurumlar olarak tanımlanıyor.
“Ulusların Düşüşü” kitabının 1978 yılından itibaren otoriter bir büyüme yolu izleyen Çin’in tarihin yanlış safında yer aldığını ve yanlış yolda ilerlediğini iddia ettiğini ifade eden Prof. Dr. Yılmaz, Çin’in ekonomik gelişiminin Acemoğlu ve Robinson’un iddia ettiğinden çok farklı şekilde geliştiğine dikkat çekti. Prof. Dr. Yılmaz, konuşmasına devamla, Çin’in uygulamakta olduğu kalkınma modelini izlemeye devam edeceğini ve ekonomik kalkınma hamlelerine öncelik vereceğini, ancak hedeflerine ulaştıktan sonra otoriter rejim altında aşamalı olarak demokratik ve liberal reformlara ağırlık vereceğini ifade etti.