Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Dr. Fazıl Küçük Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Mümtaz Güran, COVID-19 aşı çalışmaları ile ilgili merak edilen soruları yanıtladı:
COVID-19 Aşısında Ne Durumdayız?
Sars-Cov-2 virüsüne karşı etkin bağışıklık sağlamak için, aşı çalışmaları salgının boyutunun anlaşılmasının hemen sonrasında başlamıştır. Bu çalışmalara aralarında Türkiye’nin de yer aldığı 10’dan fazla ülke katılmış olup, bu ülkelerde 173 farklı proje yürütülmektedir. Projesi devam eden aşı çalışmalarının 33 tanesi hali hazırda klinik çalışma fazına geçmiş ve bu aşıların etkinliği insanlar üzerinde test edilmeye başlanmıştır. Bu aşılar farklı stratejilerle virüsü etkisiz hale getirmeyi amaçlamaktadır.
Aşı geliştirme çalışmalarının aşamalarına baktığımızda, sağlıklı gönüllülerin katıldığı ve aşının bu gönüllüler üzerindeki etkilerinin gözlemlendiği esasen üç faz da bu çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Şöyle ki, ilk faz da bu çalışmalara onlarca kişi dahil edilirken, ikinci faz da yüzlerce ve üçüncü faz da binlerce kişi çalışmalarda yer almaktadır. Binlerce kişinin katıldığı son faz da ise toplumun genel yapısının temsil edebilmesi amacıyla farklı yaş gruplarının, sağlık problemi olan bireylerin, hamilelerin de yer alması planlanmaktadır.
Aşının olası etkinliğinin ve güvenliğinin test edildiği bu üç faz, aşı çalışmalarının en kritik bölümünü oluşturmaktadır. Sağlıklı bireylerin bu test sürecinde virüs ile enfekte olması beklendiği için, bu fazları uygulamak uzun bir sürece yayılabilmektedir. Bu bulaş etik sebeplerden dolayı kasıtlı olarak yapılmazken, spontane olarak gerçekleşmesi beklenir. Dünya genelinde aşı geliştirmek için, binlerce gönüllünün katılımıyla gerçekleşen üçüncü faz çalışmasına geçen sadece beş çalışma yer almaktadır.
Aşının Ne Zaman Kullanıma Girmesi Beklenmeli?
Aşı geliştirmek için dünyanın birçok ülkesi araştırma başlatmış ve bu araştırmalardan bazılarının iyi bir ilerleme kaydettiği açıklanmıştır. Ancak, etkin aşılanmanın başlanması gelecek yılın başlarından önce olmayacağı öngörebiliriz. Aşılamaya geçilmeden önce toplumun yapısına bakıp, bu aşılamanın güvenli ve etkili olabilmesi için gerekli önlemlerin alındığından emin olmalıyız. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda, üçüncü faza geçen aşılar arasında güvenlik ve bağışıklık aktifleştirme anlamında bir başarısızlık kaydedilmemiştir. Bu nedenle umutsuzluğa düşecek bir neden yoktur diyebiliriz.
COVID-19’a karşı aşının bulunması için, aşı bulma sürecinin başlarında 18-24 ay arası bir süre biçilmişti. Ancak, şu an bu sürenin yapılan araştırmalar ışığında daha da kısa olabileceğini öngörüyoruz. Bu sürecin kısalması, pandemide olmamız sebebiyle birçok grubun bu aşı çalışmasına katkı koymasından kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak, olumlu gelişmeler göz önüne alındığında ben etkin bir aşının bulunacağından ümitliyim.
Aşı Bulunduktan Sonra Bizi Nasıl Bir Hayat Bekliyor?
Sars-CoV-2 virüsüne karşı etkin bir aşının bulunacağı yönünde olumlu gelişmeler vardır. Bu aşıyı ‘Tünelin ucundaki bir ışık’ olarak nitelendirebiliriz. Ancak, etkin bir aşı bulunsa ve toplumun immunizasyonu sağlanmış olsa da bu aşı kişileri ölümden koruyabilirken bulaşı engellemek için yetersiz kalabilir. Yani birey aşı olmuş olsa bile, virüsü enfekte bir bireyden alıp başka hassas bireylere yayabilir. Bu sebepten dolayıdır ki, bugünün koşullarında olduğu gibi aşı bulunması durumunda da sosyal mesafeyi korumak ve maske takma alışkanlığımızı devam ettirmek durumunda kalabiliriz.
Rusya’nın Bulduğu Aşı İle İlgili Neler Söylemek Gerekir?
Rusya'nın “gerekli tüm testleri geçip COVID-19 aşısını tescil ettiği”ni duyurması tabii ki herkesi heyecanlandırdı. Çünkü bir aşının bulunması pandemi sürecinin dönüm noktası olabilir. Ancak aşıyla ilgili kaydedilen bilimsel sonuçlar bizimle paylaşılana kadar, aşının etkinliği hakkında kesin bir yargıya varmak mümkün değildir. Aşının gelişiminde birçok önemli kriter vardır. Şöyle ki, aşının, tüm yaşlara yapılıp yapılmayacağı, etkinliğinin ne oranda olduğu ve ne kadar sürdüğü, bir ya da birden fazla doz yapılacağı, risk grubundaki bireylere uygulanabilirliği, ekonomik boyutu, büyük ölçülerde üretim kapasitesinin ne kadar olduğu gibi farklı sorular yanıtlanmalı ve bilimsel verilerle sunulmalıdır.
Tabii ki, aşının kısa bir sürede bulunması göz ardı edilemeyecek bir başarıdır. Ancak kısa sürede bulunmasından kaynaklanabilecek etkinlik ve güvenlikle ilgili şüpheye yer bırakmayacak bilimsel araştırmaların ve aşı sürecinin fazlarının başarıyla tamamlanmasının tatmin edici olması önemlidir. Rusya’nın aşıyı geliştirdiğini duyurması diğer ülkelerinde motivasyonunu artırıp çalışmalarını hızlandırabilir. Umarım bu rekabet aşı bulma sürecinde yapılan bilimsel testlerin sayı, kapsam ve niteliğini sekteye uğratmaz. Bilimsel temele dayanmayan aşı geliştirme çabaları bizi hüsrana uğratmakla kalmayıp aynı zamanda aşıya bağlı güvenirlik tam olarak sağlanmazsa zararlı etkiler ile de yüz yüze bırakabilir.
Güvenli ve etkili bir aşı bulunması halinde, koruma oranı belirlendikten sonra cevaplanması gereken bir diğer soru ise şudur; aşılanması gereken ortalama 4-8 milyar insan varken bu aşının endüstriyel boyutta üretimi nasıl olacaktır? Bu üretimin ekonomik boyutu göz önüne alındığında kimin finanse edeceği, tüm ülkelere yeterli miktarda üretiminin olası olup olmadığı, nasıl paylaşılacağı, lojistik dağıtımı, hedef kitleye ulaştığında doğru uygulanması aşı bulunma ve kullanılma süresini etkileyen parametrelerdir. Bu da en iyimser bakış açısıyla bu sürecin 1-2 yılı bulacağı sonucunu doğurmaktadır.