Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mehtap Malkoç, 21 Mart Dünya Down Sendromu Günü ile ilgili açıklama yaptı. Birleşmiş Milletler’in 10 Kasım 2011 kararı ile 21 Mart tarihini resmi Dünya Down Sendromu Günü olarak kabul ettiğini belirten Prof. Dr. Malkoç, 21 Mart gününün (21/3) down sendromlu insanlarda 21’inci kromozomun 3 tane olmasını simgelediğini ve Dünya Down Sendromu Günü’nün, down sendromlu bireylerin haklarını korumak için önemli bir adım olduğunu kaydetti.
Down sendromunun, genetik bir farklılık sonucunda insanda 21. kromozom çiftinde bir fazla kromozomun bulunması sonucunda ortaya çıkan bir durum olduğunu ve bu sendromda vücutta fonksiyonel ve yapısal birtakım değişiklikler gözlemlendiğini ifade eden Prof. Dr. Malkoç, bu kişilerin zihinsel kavramada eksiklik, kendine has yüz görünümü ve öğrenme güçlüğü ile karakterize edilebileceğini söyledi. Prof. Dr. Malkoç, down sendromunda hastalıktan ziyade, sadece genetik farklılıktan oluşan bir durumun söz konusu olduğunu ve bu sendroma 800 – 1000 doğumda bir rastlandığını da kaydetti.
Prof. Dr. Malkoç: “Annenin yaşının büyük olması en büyük etkenlerden biridir.”
Prof. Dr. Malkoç sözlerine şu şekilde devam etti: “Annenin yaşının büyük olması en büyük etkenlerden biridir. Hamilelik sırasında ya da doğumda tanımlanabilen bir durumdur. Çocuklarda hafif veya orta şiddette zeka geriliği bulunabilir. Kendine özel tipik yüz görünümü ile belirgindir. Epikantik katlanma nedeniyle badem şeklinde göz yapısının olması en belirgin özelliklerindendir. Bu çocuklarda boy daha kısadır. Çocukların %80’inde bulunan kas gevşekliği nedeniyle oturma, yürüme, başlarını tutma gibi beceriler sonradan kazanılabilir. Çocuklarda olan öğrenme güçlüğü ancak bir yaşından sonra kendini belli etmektedir. Bu çocuklar cümle kurmaya 2-3 yaşında başlayabilir. Bu yüzden özel eğitim almaları gerekir. Günümüzde bir çocuğun yaşamının ilk yılları, onun gelecekteki gelişiminin anahtarı olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle sorunların çocukluk döneminde giderilmesi, uzun dönemde bireyin hayat kalitesini ve işlevselliğini belirlediği için önem taşımaktadır. Pediatrik fizyoterapi çocuğun mümkün olan en üst fonksiyonel kapasiteye ulaşmasını sağlamak için uygulanır. Down sendromlu çocuklarda merkezi sinir sistemindeki sorunlar dışında motor gelişimi etkileyen iki önemli belirti vardır. -Düşük kas tonusu (kasların istirahat gerilimleri düşüktür, yumuşak hissedilir) -Eklem bağlarındaki gevşeklik (hipermobilite, eklem hareketi normal sınırının ötesine geçer) Bu iki özellik genetik olarak belirlenmiştir ve down sendromlu çocuklarda farklı derecelerde bulunur. Bu durum eklemlerin çevresindeki kaslarda yetersiz kasılmaya neden olur ve bir güçsüzlük tablosu ortaya çıkar. Yerçekimine karşı hareketleri başlatma ve sürdürme zorluğu vardır. Oturma, emekleme, yürüme gibi gelişim basamaklarına daha geç ulaşırlar.
Görsel, işitsel, dokunsal, vücut hissi gibi duyular duyu organları tarafından alınır ve beyne iletilir. Beyin bu uyaranları alır, işler, yorumlar, organize eder ve vücudun bu uyaranlara uygun cevap vermesini sağlar. Bu süreç duyu bütünlüğü olarak adlandırılır. Düzgün hareket bu sistemin iyi çalışması ile mümkündür. Down sendromlu çocuklarda tüm duyuların alınmasında ve işlenmesinde değişen derecelerde sorunlar vardır. Ayrıca kalp problemleri, beslenme ve sindirim sistemindeki bazı sorunlar, geçirilen ameliyatlar da yavaş gelişmeye neden olur. Ellerin kullanımı ve el-göz koordinasyonu gibi ince motor gelişim, yemek yeme ve konuşma gibi ağız motoriğini ilgilendiren fonksiyonlar da etkilenmiştir.”
Prof. Dr. Mehtap Malkoç, down sendromunda fizyoterapinin önemine de dikkat çekerek, “Fizyoterapi oyun kurgusu içinde yapılır. Çocuk, aile ve fizyoterapist birlikte çalışmalıdır. Fizyoterapinin etkili olabilmesi için çocuğun yaşamının planlanması, evin düzenlenmesi ve terapinin evde de uygulanması gerekir. Ailenin tüm bireylerinin terapi sürecine katılmaları ile amaçlanan normal fonksiyon ve yaşam kalitesine ulaşılabilir.” dedi.