Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Dr. Fazıl Küçük Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kardiyoloji Bölümü Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Ahmet Altuğ Çinçin, 17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü ve 21 Mayıs Obezite Günü ile ilgili “Sağlığımızın iki düşmanı; hipertansiyon ve obezite.” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Doç. Dr. Çinçin, söz konusu yazısında şu ifadelere yer verdi:
“Hipertansiyon ve obezitenin hem başlı başına birer toplum sağlığı sorunu; hem de pek çok hastalık için risk faktörü olduğu, artık iyice anlaşılmış ve benimsenmiş gerçeklerdir. Hangi sebeple oluşmuş olursa olsun, kolayca saptanabilen, kontrol altına alabilmek için birçok silahımızın olduğu bu hastalıklar, toplumda halen yeterince önemsenmemekte ve çeşitli komplikasyonlara yol açmaktadır. Yurdumuzda ve dünyada bu düşmanlarımıza karşı farkındalığın arttırılabilmesi için, her Mayıs ayının 17’si Dünya Hipertansiyon Günü ve 21’i ise Obezite Günü olarak anılmaktadır.
Tüm dünyada yaklaşık 1,5 milyar hipertansiyon hastası, 650 milyon kadar da obezite hastası olduğu kabul edilmektedir. Hipertansiyonun tek başına inme, kalp krizi, böbrek hastalıkları ve diyabete neden olarak, her yıl 9,4 milyon kişinin ölüm sebebi olduğu tahmin edilmekle beraber, obezite için bu hesaplamayı yapmak çok daha güçtür. Yapılan güncel çalışmalar, diyabet, obezite, hipertansiyon gibi kardiyovasküler sistemi önemli derecede etkileyen hastalıklarının hücresel düzeyde ortak oluşum mekanizmalarına sahip olduğunu göstermiştir. Koruyucu hekimliğin temeli olan rutin muayene sırasında tansiyon ölçümü, boy ve kilo ölçümü ile tanı koyulabilecek, önlem alınabilecek iken halen göz ardı etmek akılcılıkla bağdaşmamaktadır.
Hipertansiyondan muzdarip birçok insan, şikayetleri olmadığından veya önemsemediklerinden hasta olduklarının farkında bile değildir. Maalesef çoğu zaman insanlar kalp krizi veya felç geçirdikten sonra bu acı gerçeği öğreniyorlar. 140/90 mmHg eşik değer alındığında ülkemizde erişkin nüfusun %31.2’sinde hipertansiyon mevcuttur. İlerleyen yaşla beraber bu oran maalesef daha da artmakta. Bir risk faktörü olarak tek başına değerlendirildiğinde hipertansiyon, ölüme yol açan risk faktörleri açısından birinci sıradadır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün kabul ettiği sınıflamaya göre vücut kitle endeksi (kilonuzun, boyunuzun karesine oranı alınarak hesaplanır) 30 ve üzerinde olan bireyler obez olarak kabul edilir. Eğer bu hesaplama yapılamıyor ise bel çevresi ölçümü ile de (erkeklerde 102 cm, kadınlarda 88 cm yüksek obezite riski ile ilişkilidir) bu değerlendirme yapılabilir. Sadece obezite açısından dünya ortalamaları ile karşılaştırıldığında, ülkemizdeki durum hiç açıcı gözükmemekte. Tüm dünyada %13 olarak saptanmış olan obezite sıklığı, ülkemizde %36 olarak saptanmıştır. Üstelik sadece son 12 yılda obezite sıklığımızda %40 artış saptanmıştır. Ülkemizdeki sonuçları kestirmek pek kolay değil ancak Amerika Birleşik Devletleri’nde 2008 yılında yapılan analiz, obeziteye bağlı sağlık harcaması gider artışlarını 147 milyar dolar olarak değerlendirmiştir. Toplumsal bilincin arttırılması için yaptıkları çalışmaların ise meyve vermeye başladığı net bir şekilde görülmektedir. 2020 yılına kadar ortalama Vücut Kitle İndekslerinde %5 düşüş sağlamayı başarmışlar ve bu sayede sadece 3.6 milyon hipertansiyon vakasını, 3.2 milyon inme ve kardiyovasküler hastalık vaksını, 4.1 milyon diyabet vakasını, 1.9 milyon artrit vakasını ve hatta 300 bin kanser vakasını, engelleyebildiklerini tahmin etmektedirler. Yani bu mücadelede başarı mümkündür.
Modern dünyanın getirdiği daha fazla oturarak çalışma, daha fazla hazır gıda ile beslenme ve daha önceleri efor sarf ederek elde ettiğimiz birçok şeyi parmak ucu hareketlerimizle elde ettiğimiz şu günlerde daha sağlıklı ve az tüketip daha çok hareket etmeyi düstur edinerek işe başlamalıyız. Bu mücadele tabi ki bireyin kendi zihninde başlamalı ama hekim tarafından de desteklenmelidir. Hastaların var olan ve sahip olabilecekleri sağlık riskleri, hipertansiyon ve diyabet gibi ek hastalıkları muhakkak ortaya koyulmalı, her hasta için bireyselleştirilmiş multidisipliner yaklaşım ile önerilerde bulunulmalıdır. Günümüzde yaşam tarzı değişikliği, uygun diyet ve egzersiz programları psikolojik destek yanı sıra, farmakolojik ve cerrahi tedaviler de uygun hastalarda önemli silahlardır.
Covid-19 pandemisi ile uğraştığımız şu günlerde, birbirinden beter bu iki hastalığın önemini bir daha idrak etmek zorunda kaldık. Yapılan geniş çaplı kayıt çalışmalarından elde edilen veriler, pandemi sürecinde hastane yatışı yapılmak zorunda kalınan hastaların ek hastalıklarına bakıldığında maalesef hipertansiyon ve obezite 1. ve 2. sıraları almaktadır. Sadece gençlere bakıldığında durum daha da barizleşmektedir. Tüm hastalarımız, evde de olsalar hareket etmeli, kalori alımını kısıtlamalı, kilo almamaya, hekimlerinin önerdiği diyetlerine uyum göstermeye ve tabi ki ilaçlarını düzenli almaya devam etmelidir. Uygun yerlerde mesafeyi korumak şartı ile egzersiz yapmaları hem kan basıncı kontrolüne, hem de fazla kilolardan kurtulmaya yardımcı olacaktır. Sağlıklı ve uzun yaşamak için kan basıncınızın ve kilonuzun kontrolünü elinize alınız.”