Doğu Akdeniz Üniversitesi Dr. Fazıl Küçük Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Alper Yıldırım “29 Eylül Dünya Kalp Günü” dolayısıyla açıklamalarda bulundu. Kalp hastalıklarına yol açan risk faktörleri içinde en önemlilerinin yüksek kan basıncı, yüksek kolesterol düzeyi, aşırı kilo ve obezite, sigara kullanımı, yetersiz fiziksel aktivite ve tip-2 diyabet olduğunu kaydeden Yrd. Doç. Dr. Yıldırım, bu risk faktörlerinin değiştirilebilir veya kontrol altında tutulabilir olduklarını söyledi. Yrd. Doç. Dr. Yıldırım, Dünya Kalp Günü’ne yönelik açıklamalarında şu ifadelere yer verdi:
Amerika Birleşik Devletleri’nde her dört ölümden birinin sebebi kalp hastalığıdır. Avrupa’da bu oran %37.9 olarak karşımıza çıkmaktadır. Avrupa'da ortalama 60-65 yaş arası olarak kaydedilen kalp krizi yaşı, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’ta tam 10 yaş daha erken bir ortalamada seyretmektedir. Kardiyovasküler hastalıklar sebebiyle hastaneye başvuru ortalamasında da Türkiye, Avrupa Birliği ülkeleri arasında üst sıralarda yer almaktadır.
Kalp krizi geçirdikleri sırada 45 yaşın altında olan kişiler özel bir hasta grubunu oluşturmaktadır. Bu kişilerin oranı genel kalp krizi olguları arasında fazla olmamakla birlikte, gerek enfarktüse bağlı hasarın daha fazla olması, gerekse hasta ve ailesi üzerindeki psikolojik ve ekonomik etkileri nedeni ile önemli bir sorundur. Genç yaşta oluşan ateroskleroz, çoğunlukla ileri yaşlardakine benzer nedenlerle ilişkilidir. Ancak bu olgularda atlanmaması gereken önemli bir neden ailevi kolesterol yüksekliğidir. Ailevi kolesterol yüksekliğinin toplumdaki genel sıklığı tam olarak bilinmese de, tanı ölçütleri giderek netlik kazanmıştır. Yakın zamana kadar tedavi olanakları sınırlı kalan ailevi kolesterol yüksekliğine karşı günümüzde birçok tedavi yöntemi geliştirilmekte ve umut veren sonuçlar elde edilmektedir. Ailevi hiperkolesteroleminin, Türkiye gibi akraba evliliklerinin yaygın olarak gerçekleştiği ülkelerde ve farklı kapalı toplumlarda görülme oranı oldukça yüksektir.
Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’ta kalp damar hastalıklarının diğer Avrupa ülkelerine kıyasla daha fazla olması; sigara ve tütün ürünleri tüketiminin hala yüksek olması ve oldukça genç yaşta başlanılmasına, özellikle erken yaşta giderek artan kilo alımına, hareketsizliğe ve sağlıksız beslenmeye bağlanabilir. Yeni yayımlanan araştırmalar, vücuttaki yağ dağılımının kişinin kalp hastalığı riski üzerinde belirleyici olabileceği yönünde veriler sunmuştur. Yakın dönemde yapılan bir çalışma, karın bölgesi etrafında cilt altı yağ oranı yüksek olan bireylerin diğer bölgelerinde yağlanması olanlara göre daha yüksek risk altında olduklarını ortaya koymuştur. Bu tip yağlanmanın görüldüğü bireylerde özellikle de kadınlarda tip-2 diyabetin görülme oranı da hızla artmaktadır. Bu durumu kontrol altına almak için Birleşmiş Milletler, 2011 yılında “25’e 25” diye adlandırılan bir proje başlatmış ve bütün ülkeler tarafından imzalanmıştır. Bu projede amaç 2025 yılına dek kalp damar hastalıklarından kaynaklanan ölümleri yüzde 25 azaltmak olarak belirlenmiştir. Projeye imza atan ülkelerde bunu sağlayacak sağlık politikaları geliştirilerek uygulanacak ve bu kapsamda tuz, sigara ve hareketsizliği azaltma, şişmanlık ve diyabetteki artışı önleme, temel ilaç ve tedavilerin kapsamını arttırma gibi hedeflere yönelik çalışmalar yapılacaktır. Sonuç olarak, Türkiye’de ve Kuzey Kıbrıs’ta kalp hastalıklarının görülme sıklığındaki artış eğilimi kardiyovasküler risk faktörleriyle beraber ele alınmalı, önlenebilir risk faktörlerinin azaltılması ile ilgili yapıcı çalışmalara hız kazandırılmalıdır.
DAÜ Dr. Fazıl Küçük Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Alper Yıldırım, açıklamasının sonunda kalp-damar hastalıklarını önlemek için altı önlem alınabileceğini, bunların ise “Hareketsiz yaşam tarzını azaltmak”, “Aşırı alkol alımını azaltmak”, “Tuz tüketimini azaltmak”, “Sigara içiciliğini azaltmak”, “Yüksek tansiyonu azaltmak” ve “Diyabet ve şişmanlıktaki artışı durdurmak” olduğunu belirtti.